24 Mart 1879’da Bodrum’da doğdu. Asıl adı Mehmed Tevfik olup soyadı kanunundan sonra Kolaylı soyadını almıştır. Hayatının belli bir dönemi hakkında en doğru bilgiler 1917’de yazdığı “Tercüme-i Hâlim” adlı şiirinden öğrenilmektedir. Dedesi Samsun Bafra’da Câmi-i Kebîr imamı Kolaylıoğulları’ndan Mustafa Efendi, babası İstanbul Dârülmuallimîn-i Âliye’nin ilk mezunlarından Bodrum Rüşdiye Mektebi kurucu öğretmeni Hâfız Hasan Fehmi Efendi, annesi Bolu’nun Müstahkimler nahiyesinde Hatipoğulları sülâlesinden Emine Hanım’dır. Rüşdiyeyi Bodrum’da okudu. Babasının tayini üzerine Urla’ya göç ettiler (1892). Ömür boyu kurtulamayacağı sara nöbetleri şeklinde gelen bir hastalığa burada yakalandı. Berber Kâzım Efendi’den ilk ney derslerini Urla’da aldı. Sağlığına zarar vereceği endişesiyle ailesi ona neyi yasaklamışsa da daha sonra doktorunun tavsiyesiyle tekrar üflemeye başladı. İzmir İdâdîsi’ne yatılı olarak girdi, ancak hastalığı yüzünden okulu bırakmak zorunda kaldı. Kâzım Efendi’nin tavsiyesi üzerine İzmir Mevlevîhânesi’ne devam ederken Şeyh Nûreddin Dede’nin kardeşi Cemal Bey’den ney öğrenmeye başladı (1894). Mevlevîhâne müdavimleri arasında Şair Eşref, Tokadîzâde Şekib Bey, Tevfik Nevzad, Abdülhalim Memduh, Bıçakçızâde Hakkı gibi çoğu sürgün dolayısıyla İzmir’de bulunan edebiyat ve mûsiki dünyasının sanatkârlarıyla tanıştı. Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri aldı. Ney üflemedeki şöhreti yayıldıkça gidilen yemekli toplantılarda içkiye de başladı. Muktebes dergisinin 30 Nisan 1314 (12 Mayıs 1898) tarihli sayısında ilk şiiri yayımlandı.
1898’de İstanbul’a gitti ve babasının arkadaşı Mûsâ Kâzım Efendi’nin o sıralarda müderris bulunduğu Fethiye Medresesi’ne girdi. Tanıştığı Mehmed Âkif’ten (Ersoy) Arapça, Farsça ve Fransızca dersleri aldı, o da Âkif’e ney dersleri verdi. Kendi ifadesine göre her bakımdan hocası ve mürşidi olan Mehmed Âkif aracılığıyla Hersekli Ârif Hikmet, İbnülemin Mahmud Kemal, şair Halil Edib gibi şahısların sohbetlerine katıldı. Zamanının mûsiki üstatlarından Kanûnî Hacı Ârif Bey, Tanbûrî Cemil, Kemençeci Vasil ve Ûdî Nevres’le tanışma fırsatı buldu. Bu arada Yenikapı ve Galata mevlevîhânelerine gidip medresenin katı atmosferinden kurtulmaya çalıştı. Medrese kıyafetini giymemesi gibi sebeplerden dolayı medreseden ayrılıp Fatih’te Şekerci Hanı’nda tuttuğu bir odada ikamet etmek zorunda kaldı. Bu şekilde bir hayat tarzı onun içkiye olan iptilâsını arttırdı. Bu arada bazı kaynaklarda belirtildiğine göre namaz kılmadığı gerekçesiyle Yenikapı Mevlevîhânesi’nden de uzaklaştırıldı.
Şehzadebaşı ve Sirkeci meyhanelerindeki toplantılarda II. Abdülhamid idaresine karşı pervasızca sözler sarfetmesi neticesinde takibata uğradı ve bu yüzden çevresini kaybederek yalnız kaldı. İzbe meyhanelere dadanarak sefil bir hayat yaşamaya başladı. Mehmed Âkif’in ısrarlarına rağmen içkiyi bırakamadı. Bu arada Bektaşî muhitlerinde bulundu. 1903 yılında Mısır’a giderek İskenderiye ve Kahire’de yaşadı. Kaygusuz Sultan Bektaşî Tekkesi’ne sığındı. II. Meşrutiyet’in ilânı üzerine (1908) İstanbul’a dönüşünde tekrar Âkif’in yanına geldi. 1910’da Cemile Hanım’la evlendi, ancak kızı Leman üç aylıkken ondan ayrıldı. Herhangi bir işte çalışmadı. Âkif’i görmek için ikinci defa Mısır’a gitti (1929).
Dönüşünde İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda görevlendirildi (1930). Bu arada hastalığı ve içkiye olan düşkünlüğü sebebiyle birkaç defa akıl hastahanesinde tedavi gördü. 1951’de çevrilen bir filmde oynadığı önemli rolüyle epeyce başarılı bulundu. Yakalandığı bronşitten kurtulamayarak 29 Ocak 1953’te vefat etti. Hem Mevlevî hem Bektaşî merasimi yapılarak Kartal Mezarlığı’na defnedildi. Daha önce dostluk kurduğu Kurt Strigler’in Neyzen için bestelediği bir parça Dresden Radyosu’nda çalındı (Usta, s. 34). Remzi Dede, “Remzi târîhin yazarken çekti bir âh-ı hazîn / Gitti Neyzen elde ney kevser şarâbı içmeye” mısralarıyla vefatına tarih düşürmüştür.
Mala mülke değer vermeyen, etrafındaki haksızlıkları alaya alan dervişmeşrep bir kişiliğe sahip olan Neyzen Tevfik neyini yalnızca kendi zevki için üflemiş, onu maddî kazanca alet etmemiş, sadece gönül adamı kişiliğiyle öne çıkmıştır. “Aksedince gönlüme şems-i hakîkat pertevi / Meyde Bektâşî göründüm neyde oldum Mevlevî” mısraları onun yaşayış tarzı ve düşünceleri hakkında fikir vermektedir. Hayatında kendisine maddî imkânlar sağlayacak kişilere iltifat etmemiş, bildiği ve inandığı gibi yaşamıştır. “Felsefemde yok ötem, ben çünki sırr-ı vâhidim / Cem‘-i kesrette yekûnen sıfr-ı mutlak olmuşum / Yokluğumla âşikârım, Ehl-i beyt’e âidim / Secdemin şeklindeki ism-i Muhammed şâhidim” mısraları ve ölümüne çok yakın bir zamanda kendisini ziyarete gelen Cemalettin Server’e söylediği, “Şahit ol Server, ben şuurlu bir müminim” sözü onun dinî inancı hakkında bir kanaat verir.
Şiirlerinde Bodrum’da dinlediği halk şairlerinin, Şair Eşref’in ve Mehmed Âkif’in etkileri görülmektedir. Hiciv şiirlerinde yer alan kaba saba ve açık saçık sözleri umursamaz hayat tarzına bağlamak gerekir. Mizahla düşünceyi birleştiren ince, alaylı şiirleri de çoktur. Bu yönleriyle eski tarz şiirle yeni şiir arasında kalmış, fakat daha çok eskiyi hatırlatacak ifadelere yer vermiştir. Yer yer hece ve daha çok aruz veznini kullanmıştır. Medrese kültürünün ve tekke muhitinin tesiriyle şiir dili oldukça eskidir. Nükteleriyle birlikte kalendermeşrepliği, alaycılığı, haktan ve halktan yana oluşu onun halk tarafından sevilip tanınmasını sağlamıştır.
Küçük yaşlarından itibaren üflemeye başladığı neydeki ustalığı hayatının ileriki safhalarında mûsiki otoriteleri tarafından kabul edilmiş ve mûsiki meclislerinin aranan kişisi olmuştur. Şiirlerinden altısı çeşitli bestekârlar tarafından bestelenmiştir (a.g.e., s. 64-65). Çeşitli makamlarda ney taksimlerinden oluşan birçok plak doldurmuşsa da bunlardan pek azı muhafaza edilebilmiştir (Akdoğu, s. 65; mevcut plaklardan faydanılarak on altı ney taksimi 2001’de bir CD’de toplanmıştır). Şehnaz-bûselik ve nihâvend makamlarında iki saz semâisi bulunmaktadır (notaları için bk. a.g.e., s. 67-72). Ayrıca ondan derlenmiş bir de zeybek havası vardır (a.g.e., s. 74). Ney üflemede son derece mahir olan Neyzen’in üslûbu klasik ney üfleme tarzından oldukça farklıdır.
Neyzen Tevfik’in yayımlanmış Hiç (İstanbul 1335 r.) ve Azâb-ı Mukaddes (İstanbul 1340 r.) adlarında iki şiir kitabı bulunmaktadır. Hayatı, şairliği, hicivleri, nükteleri ve mûsiki yönüyle ilgili olarak çok sayıda eser telif edilmiştir (şiirleri ve nükteleri hakkında yazılanlar Halikarnaslı Bohemi Neyzen Tevfik Külliyatı adı altında Şevki Koca ve Murat Açış tarafından yayımlanmıştır [İstanbul 2000]; ayrıca bk. bibl.).
BİBLİYOGRAFYA
İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, s. 1937-1941; Münir Süleyman Çapanoğlu, Neyzen Tevfik Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1942; a.mlf., Neyzen Tevfik, Hayatı Eserleri Nükteleri ve Bilinmeyen Tarafları, İstanbul 1953; Hilmi Yücebaş, Bütün Cepheleriyle Neyzen Tevfik, İstanbul 1958; a.mlf., Neyzen Tevfik: Hayatı-Hatıraları-Şiirleri, İstanbul 1978; K. Onan, Hiciv Üstadları, Neyzen Tevfik-Şair Eşref, İstanbul 1961, s. 14-15; Mehmet Ergün, Neyzen Tevfik ve Azâb-ı Mukaddes’i, İstanbul 1983; Recep Usta, Neyzen Tevfik: Hayatı Sanatı ve Eserleri, İstanbul 1985; Alpay Kabacalı, Çeşitli Yönleriyle Neyzen Tevfik: Hayatı-Kişiliği-Şiirleri, İstanbul 1987; Onur Akdoğu, Müzik Yönüyle Neyzen Tevfik, İzmir 1991; Yüksel Baştunç, Yangın Adam, İstanbul 2000; Mustafa Kutlu, “Kolaylı, Tevfik (Neyzen)”, TDEA, V, 384-386; Eray Canberk, “Kolaylı Tevfik (Neyzen)”, DBİst.A, V, 44-45; M. Hulusi Yücebıyık, “Kolaylı, Tevfik (Neyzen) / Musiki Yönü”, a.e., V, 45.
Hasan Aksoy, İslam Ansiklopedisi, Neyzen Tevfik maddesi.
Maddeler
acı
adalet
adem
af
afrika
agnes varda
ağaç
ahlak
ahmet hamdi tanpınar
ahmet telli
aile
akıl
akıl hastanesi
akira kurosawa
akrep
alaturka
albay çiçek
ali
alim
amerika
ampirizm
anadolu
anadolu rock
analiz
anarşizm
anlamak
anne-baba
ansiklopedi
antik yunan
antropoloji
arap
aristo
arkadaş
arzu
asker
aşk
aşmak
at
ataol behramoğlu
atıf yılmaz
atilla ilhan
attar
avrupa
aydınlanma
ayı
ayrılık
ayrımcılık
aziz
babam
bach
baki
barış
barthes
baudelaire
beğenmek
behçet necatigil
bektaşi
ben
benjamin
benlik
bergson
beşiktaş
biçim-öz
bilgi
bilgisayar
bilim
bilinç
birey
biyoloji
brecht
bresson
buda
bulantı
cahit arf
cahit zarifoğlu
camera obscura
camus
can sıkıntısı
can yücel
canan özgür
cemal süreya
cennet
ceza
chp
chris marker
christopher marlowe
cinuçen tanrıkorur
cumhuriyet
cüneyt cebenoyan
çağ
çalışmak
çin
çoktanrılı
çöp
dadaizm-sürrealizm
dağ
dedem
deleuze
deli
demokrasi
descartes
devlet
devrim
dil
divan
diyalektik
doğa
doğu-batı
dostoyevski
dönüşümler
duyu
dünya
düşman
düşünme
ebediyet
edebiyat
edebiyat eleştirisi
edip cansever
eflatun
eğitim
ehli beyt
einstein
ekitap
ekoloji
enel hak
engels
engizisyon
erdem
estetik
ev
fabrika
farabi
fark
farsça
faust
felsefe
fenomenoloji
feza gürsey
fikir
filmlerim
foto-gerçekçilik
fotoğraf
foucault
frankfurt okulu
futbol
futurizm
fuzuli
garip
gazali
gece
gelecek
gemi
gençlik
gerçek
goethe
gök
görümlerim
göstergebilim
gurur
gülümseme
günah
gürcistan
güven
güzel
haber
habil-kabil
hac
hafıza
hafızı şirazi
hakikat
hallacı mansur
hamlet
hapisane
harabat
hasan-hüseyin
hastalık
hat
hatırlamak
hayal
hayat
haydar ergülen
hayvan
haz
hegel
heidegger
hezarfen
hırs
hırsız
hiçlik
hikaye
hile
hilmi yavuz
hitchcock
hölderlin
hristiyanlık
hukuk
hurufilik
hümanizm
ışık
ibn rüşd
ibn tufeyl
ibrahim
ibrahim tenekeci
idam
idealizm-realizm
ideoloji
ikinci yeni
iktidar
iktisat
inanç
incil
insan
inziva
isa
islamcılık
ismet özel
israil
istanbul
isyan
işçi
işgal
işsizlik
itiraz
iyi-kötü
izlenimcilik
izsürücü
japonya
jazz&blues
jeanne d'arc
jules verne
jung
kader
kadın
kafka
kalp
kant
kapitalizm
kara şiir
karanlık
kelam
kent
kıskançlık
kibir
klasik müzik
korku
köle-efendi
köy
kral edip
kul
kuran
kuş
kutsal
küçürek öykü
laboratuvar
leibniz
leonardo
leyla-mecnun
luis bunuel
machiavelli
makine
man ray
marcus aurelius
marksizm
matematik
mehmet akif ersoy
melek
melih cevdet
memleket
merhamet
meryem
meslek
metafizik
metin eloğlu
mevlevi
mey
michelangelo
milli mücadele
mistisizm
modernlik
montaj
muhabbet
musa
mustafa kemal
muş
mutluluk
mülkiyet
müzik
nazım hikmet
nedim
nesimi
ney
neyzen tevfik
nietzsche
nobel
nuh
nurettin topçu
nuri pakdil
odam
oktay rıfat
ordo nominis
orhan pamuk
orhan seyfi orhon
orson welles
ortadoğu
oruç aruoba
osmanlıca
otomatik öyküler
öfke
öğrenen makine
öğrenmek
öğretmen-öğrenci
öğüt
ölüm
ömer hayyam
örtü
özbilinç
özgürlük
öznellik
paranoya
pir sultan
piyes
polisiye
psikanaliz
psikoloji
puşkin
rastlantı
reklam
religio
renkler
resim
richard sennett
riya
rock'n roll
roman
ropörtaj
rönesans
ruh
rumi
russell
rüya
saat
sağ-sol
sağlık
sait faik
salah birsel
salgın
sanat
sartre
saussure
savaş
schopenhauer
seneca
sezai karakoç
sezgi
shakespeare
sinema
sinema salonu
sinirbilim
siyaset
sokrat
sonsuzluk
sorgu
sosyal gerçekçilik
sosyalizm
sovyet
sömürgecilik
söz
spinoza
stoa
su
sun tzu
sürgün
şair
şehir
şeytan
şiddet
şiir
şirazi
tanrı
tarih
tarkovsky
tasavvuf
taşra
techno
teknik
terör
tevazu
tıp
tin
tiyatro
toplum
toprak
tora
tövbe
tragedya
travma
truffaut
turgut uyar
türk beşlisi
türkçülük
türkiye
türkü
umut
unutmak
usta-çırak
uşak
uyku
uyuşturucu
ülkü tamer
üretim-tüketim
ütopya
van gogh
varoluşçuluk
vatan
vertov
victor hugo
wittgenstein
yabancı
yahya kemal
yalan
yalnızlık
yapay edebiyat
yapısalcılık
yara
yargı
yaş
yaşamak
yaşlı
yavuz turgul
yazar
yazgı
yeni türkiye sineması
yıldız
yoksulluk
yol
yolculuk
yunus emre
yurtdışı
zaman
zihin
ziya gökalp
zulüm
zweig
Hakkımda
- Mehmet Can Yavuz
- I have a unique blend of expertise in art and engineering, with a specialization in animation, video production, and drama. I'm deeply passionate about the art of montage and its significance in cinema, and I strictly adhere to the principles of tragedy in my written works. I also incorporate machine learning techniques in my literary works and animations, actively contributing to the development of these algorithms and regularly publishing my findings in scientific conferences and journals.