Kosmos filmi gösterime girdiği yılın öncesinde filmim Aksanat'ta, festivalde oynamıştı. O mutlu bir yıldı. Kosmos'u da vizyonda yakaladığımı hatırlıyorum. O zaman Aksanat'ta gittiğim konuşmalarda duyduğum ve kafamı epeyce karıştırmış olan feylesoflar vardı aklımda... Filmin hemen hayvan-oluş üzerine olduğunu anladım. Film insanla hayvanın sınırlarının kaybolması üzerineydi. Bu düpedüz felsefeden gelen bir sinema diye düşündüm... Moby Dick gibiydi. Sadece ben değil, kime sorsam Kosmos iyi bir filmdi. Sanat kuramında biçim ve öz diye iki kavram vardır. Fantastik türünde bir film olan Kosmos aklıma hemen şaman Türklerinin yaşayışını getirdi. Türklüğün özü diye bir şey varsa, Kosmos bu öz üzerineydi. Tüm büyük filmler, örneğin Dreyer'in Jeanne D'arc'ı, ulusların özleriyle ilgilidir. Jeanne D'arc, Fransız milliyetçiliğince idealleştirilmiş olan bir kadın kahramana bakışımızı, hem de sorgu belgelerine dayanarak alaşağı eder. Bu şövenizme yapılan bir saldırıdır. Yaşar Kemal de yapar bunu... Çok şövenistce anlatılabilecek bir hikayeyi insanlaştırır. Bizden biri yapar. Reha Erdem'in Kosmos'u da benzer sularda yüzmektedir. Yaşar Kemal gibi bir organik biçimci olan Reha Erdem, bu filmde Türklüğün özüne dönmekte ve bu özle karşılaşan seyirciyi doğa döndürmek istemektedir. Erdem'in diğer pek çok filmi yaşın gelmesiyle ilgiliyse eğer, Kosmos insan-doğa ilişkisinde Türkleri öze dönmeye çağırmaktadır. Kötücül özden kurtulmayı arzulayan bir sinemadır. Şöyle de özetlenebilir, temiz bir özden geldik.
Not: Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü? ve Nokta filmleriyle beraber düşülmesi gereken bir film...